Back to the top

AMAÇ BİLDİRGESİ

Mahşer Gazinosu bağımsız, çok boyutlu ve sadece hayatın akışını işleyen yeni bir Hakikat cephesidir.

Güç ve görüntüye tapan insanlık düşmanlarının karşısına sanat ve tasavvufla çıkacak bir Anadolu destanı.

Ankaralı bir DELİKANLI, 1999 yılında Türkiye’yi bir HAYAL uğruna terk eder. Bu hayal zaman içinde evrim geçirerek gerçeğe dönüşür. Sanatının merceğiyle, Delikanlı Hayal batıdan Anadolu’ya öyle bir bakar ki, zalim ve eğreti dünya düzeninin anahtarını tek hamlede eline geçirir.

Çünkü o görür ki:

Batı Medeniyeti diye Amerika’ya varmış olan medeniyet, farklı kültürlerle yoğrulmuş, tüm insanlığa mal olmuş ortak, yekpare Anadolu medeniyetidir.

Endüstriyel devrim ile mekanikleşmiş ve 20. yüzyılda dijitalleşmiş kaos çarkının da anavatanı olan Anadolu:

Hiyerarşinin, tahtın, kılıçların.. duvarların, orduların, şehirlerin.. tahıl ambarından bankaya dönüşen tapınakların ve kendini Tanrı ilan eden ağaların, imparatorların ve milyarderlerin kitabının yazıldığı Anadolu.

Ve tabii ki, bütün bu merkezci gücün vuku bulduğu yerde, batılın egemenliğine karşı eşitliği, refahı ve bereketi hakikat mücadelesi için vermiş delikanlıların, aşıkların, erenlerin, peygamberlerin de anavatanı Anadoludur.

Dünya’da ikinci bir ülke yoktur ki, sadece yerel tarihiyle 12000 yıllık dünya olgusunu sebep ve sonuç ilişkisiyle, katman katman, çırılçıplak, gözler önüne sürebilsin.

O tek ülke, insanlık üzerindeki eşsiz hakkı yenmiş, sürekli bir şekilde işgal edilmeye çalışılan vatanımız Türkiye Cumhuriyetidir.

Yanardağları, vadileri, ovaları; nehirleri, denizleri ve dağlarıyla her bölgesinden tarih ve kültür fışkıran zengin Türkiye, dünyanın en çok sayıdaki antik şehrini ve tarihi sit alanlarını barındırır.

Haritada görüldüğü gibi Türkiye dünyanın tarihsel ve coğrafi merkezidir.

Bu eşsiz konum, Holosen çağında, tüm dünyayı kaplamış buzulların erimesiyle birlikte Anadolu’yu yeryüzünde cennet yapmıştır.

Öyle ki, bu cennetteki bereketlilik insanlığı iki milyon yıldır, iki ayağının üstünde durabildiğinden beri evrilerek yapmakta olduğu avcı-toplayıcılıktan çiftçilere dönüştürmüştür.

Bu dönüşüm sürecinde hayvancılık ve tarımla ortaya çıkan yeni roller, kurumlar ve düzen sağlamakla işlevi olan sosyolojik semboller binlerce yıl sonra dünyanın her yerine yayılarak, herkesin yanlış olarak ayrı uygarlıklar gibi algıladığı değişik kültürlerin mitolojisini, dinlerini ve hükümetlerini Anadolu çarkıyla çevirmiştir.

O yüzden bir Truva kolonisi olan Roma Anadolu’yu ele geçirdiği zaman, Avrupa’da kabile hayatı yaşayanların dağ-bayır devletinden imparatorluğa dönüşmüştür.

İlk Roma imparatoru Augustus bir gün İstanbul olacak Byzantium yerine, her dokunduğu altın olan Ankaralı Midas’tan yedi asır sonra, ticaret yollarının orijinal Boğaziçi Ankyra’yı ele geçirdiğinde yaptırdığı tapınakla Roma’nın altın çağının başlangıcını bir yazıt halinde dünyaya duyurmuştur.

Tanrılaştırılmış Augustus’un çağdaşı olan Hz. İsa’nın kendisinden önceki peygamberler gibi merkezleşmiş güce karşı tebliğ ettiği devrimci tevhid inancı İslam, dünyanın güç merkezi Anadolu’da tam dört asır sonra emperyalizmin silahı Hristiyanlık adı altında devlet tarafından şekil ve şikeye sokulmuştur. Müslümanlığı yobazlaştıranda aynı dünyevi kontrol mekanizmasıdır.

Vatikan’dan Hollywood’a evrilmiş ve sadece görüntü ile göz boyama üzerine inşa edilmiş güç ve suç şebekesi her an zihinlerde hakikati örtülemek için herşeyi eker, biçer, döver. Sadece parayla harmanlanan ve başka bir amaç ve dayanağı olmayan bu görsel ideoloji kendini yücelten algıyı oluşturmak için görüntüye tapan bir insanlık modelini yaratmıştır. Onlar İMAJ GERÇEKLİĞİ ile Hakikatten bi haber kitleleri yönetir; kadim kaosu düzenmiş gibi korur.

İnsan ve doğanın fıtratıyla oynandığı günümüzde, aynı kelime kökünden gelen Hak-Hukuk-Hakikat her diyarda gasp edilip insanlığın bilinci ve şuuru mikroskopik boyuta hapsedilmiştir. Yerelleşmiş küresel, tekno-feodal faşizm kontrolünü hiç görülmemiş bir halde yapay zeka ile genişletirken; Türkiye’deki siyasi ve ekonomik çöküş kitlelerin dışardan tasarlanmış cehalet havuzlarında hem liberal, hem dinci yobazlıkla boğulmalarına ve Anadolu gerçeğinin makro boyutuna asla erişememelerine yol açmıştır.

Halbuki Anadolu’nun hakikatini ve değerini anlayan, koruyan bir millet ne bölünür, ne fakir ve geri kalır, ne de küresel çeteye, emperyalizme, Avrupa ve Amerika’dan idare edilen komplolara yenik düşer. Türkiye’nin adam akıllı birleşip ulusal bilincini sağlıklı oluşturabilmesi için kendi yansımasını dünya çehresinde görmesi şarttır.

Bu nedenle, bendeniz Delikanlı Hayal, Türkiye’nin en zayıf yanı olan kendini uluslararası sahnede temsil ve ifade etme sorununa çözüm olarak Hollywood’un göbeğinde tek tabanca kurduğum stüdyoda ‘Zihindeki Kurtuluş Savaşını’ Mahşer Gazinosunda başlatıyorum.

Bölüm bölüm ilerleyecek, müzik ve film üzerine kurulu bu metafiziksel taaruz, 21. Yüzyılın özgün ve bağımsız Türk Sanatını hayatı bire bir etkilemek adına oluşturuyor.

Kavram karmaşalarını ışık hızıyla çözümleyecek, çocukları ve gençleri aşağılık medyanın ve Hollywood’un pençesinden kurtaracak Atatürkçü ulusal ve evrensel bilinç bu cephede işliyecek.

Bana yalnız olmadığımı gösteren ve devrimci vizyonuma temel oluşturan en büyük etken Veryansın Tv ekibinin başlattığı Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketidir.

 

9

AMAÇ BİLDİRGESİ

Mahşer Gazinosu bağımsız, çok boyutlu ve sadece hayatın akışını işleyen yeni bir Hakikat cephesidir.

Güç ve görüntüye tapan insanlık düşmanlarının karşısına sanat ve tasavvufla çıkacak bir Anadolu destanı.

Ankaralı bir DELİKANLI, 1999 yılında Türkiye’yi bir HAYAL uğruna terk eder. Bu hayal zaman içinde evrim geçirerek gerçeğe dönüşür. Sanatının merceğiyle, Delikanlı Hayal batıdan Anadolu’ya öyle bir bakar ki, zalim ve eğreti dünya düzeninin anahtarını tek hamlede eline geçirir.

Çünkü o görür ki:

Batı Medeniyeti diye Amerika’ya varmış olan medeniyet, farklı kültürlerle yoğrulmuş, tüm insanlığa mal olmuş ortak, yekpare Anadolu medeniyetidir.

Endüstriyel devrim ile mekanikleşmiş ve 20. yüzyılda dijitalleşmiş kaos çarkının da anavatanı olan Anadolu:

Hiyerarşinin, tahtın, kılıçların.. duvarların, orduların, şehirlerin.. tahıl ambarından bankaya dönüşen tapınakların ve kendini Tanrı ilan eden ağaların, imparatorların ve milyarderlerin kitabının yazıldığı Anadolu.

Ve tabii ki, bütün bu merkezci gücün vuku bulduğu yerde, batılın egemenliğine karşı eşitliği, refahı ve bereketi hakikat mücadelesi için vermiş delikanlıların, aşıkların, erenlerin, peygamberlerin de anavatanı Anadoludur.

Dünya’da ikinci bir ülke yoktur ki, sadece yerel tarihiyle 12000 yıllık dünya olgusunu sebep ve sonuç ilişkisiyle, katman katman, çırılçıplak, gözler önüne sürebilsin.

O tek ülke, insanlık üzerindeki eşsiz hakkı yenmiş, sürekli bir şekilde işgal edilmeye çalışılan vatanımız Türkiye Cumhuriyetidir.

Yanardağları, vadileri, ovaları; nehirleri, denizleri ve dağlarıyla her bölgesinden tarih ve kültür fışkıran zengin Türkiye, dünyanın en çok sayıdaki antik şehrini ve tarihi sit alanlarını barındırır.

Haritada görüldüğü gibi Türkiye dünyanın tarihsel ve coğrafi merkezidir.

Bu eşsiz konum, Holosen çağında, tüm dünyayı kaplamış buzulların erimesiyle birlikte Anadolu’yu yeryüzünde cennet yapmıştır.

Öyle ki, bu cennetteki bereketlilik insanlığı iki milyon yıldır, iki ayağının üstünde durabildiğinden beri evrilerek yapmakta olduğu avcı-toplayıcılıktan çiftçilere dönüştürmüştür.

Bu dönüşüm sürecinde hayvancılık ve tarımla ortaya çıkan yeni roller, kurumlar ve düzen sağlamakla işlevi olan sosyolojik semboller binlerce yıl sonra dünyanın her yerine yayılarak, herkesin yanlış olarak ayrı uygarlıklar gibi algıladığı değişik kültürlerin mitolojisini, dinlerini ve hükümetlerini Anadolu çarkıyla çevirmiştir.

O yüzden bir Truva kolonisi olan Roma Anadolu’yu ele geçirdiği zaman, Avrupa’da kabile hayatı yaşayanların dağ-bayır devletinden imparatorluğa dönüşmüştür.

İlk Roma imparatoru Augustus bir gün İstanbul olacak Byzantium yerine, her dokunduğu altın olan Ankaralı Midas’tan yedi asır sonra, ticaret yollarının orijinal Boğaziçi Ankyra’yı ele geçirdiğinde yaptırdığı tapınakla Roma’nın altın çağının başlangıcını bir yazıt halinde dünyaya duyurmuştur.

Tanrılaştırılmış Augustus’un çağdaşı olan Hz. İsa’nın kendisinden önceki peygamberler gibi merkezleşmiş güce karşı tebliğ ettiği devrimci tevhid inancı İslam, dünyanın güç merkezi Anadolu’da tam dört asır sonra emperyalizmin silahı Hristiyanlık adı altında devlet tarafından şekil ve şikeye sokulmuştur. Müslümanlığı yobazlaştıranda aynı dünyevi kontrol mekanizmasıdır.

Vatikan’dan Hollywood’a evrilmiş ve sadece görüntü ile göz boyama üzerine inşa edilmiş güç ve suç şebekesi her an zihinlerde hakikati örtülemek için herşeyi eker, biçer, döver. Sadece parayla harmanlanan ve başka bir amaç ve dayanağı olmayan bu görsel ideoloji kendini yücelten algıyı oluşturmak için görüntüye tapan bir insanlık modelini yaratmıştır. Onlar İMAJ GERÇEKLİĞİ ile Hakikatten bi haber kitleleri yönetir; kadim kaosu düzenmiş gibi korur.

İnsan ve doğanın fıtratıyla oynandığı günümüzde, aynı kelime kökünden gelen Hak-Hukuk-Hakikat her diyarda gasp edilip insanlığın bilinci ve şuuru mikroskopik boyuta hapsedilmiştir. Yerelleşmiş küresel, tekno-feodal faşizm kontrolünü hiç görülmemiş bir halde yapay zeka ile genişletirken; Türkiye’deki siyasi ve ekonomik çöküş kitlelerin dışardan tasarlanmış cehalet havuzlarında hem liberal, hem dinci yobazlıkla boğulmalarına ve Anadolu gerçeğinin makro boyutuna asla erişememelerine yol açmıştır.

Halbuki Anadolu’nun hakikatini ve değerini anlayan, koruyan bir millet ne bölünür, ne fakir ve geri kalır, ne de küresel çeteye, emperyalizme, Avrupa ve Amerika’dan idare edilen komplolara yenik düşer. Türkiye’nin adam akıllı birleşip ulusal bilincini sağlıklı oluşturabilmesi için kendi yansımasını dünya çehresinde görmesi şarttır.

Bu nedenle, bendeniz Delikanlı Hayal, Türkiye’nin en zayıf yanı olan kendini uluslararası sahnede temsil ve ifade etme sorununa çözüm olarak Hollywood’un göbeğinde tek tabanca kurduğum stüdyoda ‘Zihindeki Kurtuluş Savaşını’ Mahşer Gazinosunda başlatıyorum.

Bölüm bölüm ilerleyecek, müzik ve film üzerine kurulu bu metafiziksel taaruz, 21. Yüzyılın özgün ve bağımsız Türk Sanatını hayatı bire bir etkilemek adına oluşturuyor.

Kavram karmaşalarını ışık hızıyla çözümleyecek, çocukları ve gençleri aşağılık medyanın ve Hollywood’un pençesinden kurtaracak Atatürkçü ulusal ve evrensel bilinç bu cephede işliyecek.

Bana yalnız olmadığımı gösteren ve devrimci vizyonuma temel oluşturan en büyük etken Veryansın Tv ekibinin başlattığı Cumhuriyetçi Vatanseverler Hareketidir.

 

9